Geçmişten bugüne;
Gübre öyküsü; İnsan yaradılışından bugüne kadar yaşamını sürdürebilmek için 3 temel taş olarak nitelendirilen; beslenme, giyinme ve barınmaya önem vermişlerdir. Zamanın ilerlemesiyle de beslenme için toprağı yakından tanımaya başlamışlardır.
Arkeolojik araştırmalar sonucu insanlar tarafından toprağın bitki yetiştirmek amacıyla kullanılması Milattan öncesine dayandığı ortaya konmuştur, bu da milattan önce kalma tarımsal aletler ile kanıtlanmıştır. İnsanların toprak için yaptığı ilk müdahale bitkisel üretim esnasında toprağı sulamak olmuştur. Sulamanın ardından da sadece suyun yetmediğini fark eden insanlar otlaklarda otlayan hayvanların dışkılarının bitkilerin büyümesi üzerine olan olumlu etkileri gözlerinden kaçmamıştır. Fark edersiniz ki, bu şekil gübreleme de ziraat tarihi gibi çok eskilere dayanmaktadır.
Yapılan Araştırmalar
Farklı bölgeler de kullanılan gübrelerin farklılık göstermesi şaşırtan detaylardandır. Mesela; Kuzey Amerika yerlileri gübre olarak balık kullanırken, Güney Amerikalılar guano kullanmışlardır. Japonya ve Çin’de insan dışkıları ise daha yaygın şekilde kullanılmıştır. Öyle ki büyük kentlerden toplanan insan dışkıları özel kalıplara ve uzak yerlere konumlandırılarak ticaret materyali olarak kullanmışlardır. Yine eski dönemlerde tarımın ve gübrenin önemini anlatan birçok bilgi yer almaktadır. Romalıların tarım ve toprak hakkında değerli yazarların eserlerine rastlanmaktadır.
Orta çağ Avrupa’sın da toprağın yorgunluğunu gidermek için münavebenin önemine vurgu yapılmıştır. Yine Orta Çağ Avrupa’sında 1799’da İngen Housz bitkilerin hava karbondioksitini asimile ettiklerini ispat etmiştir. 1804’te de Saussure nitrojeni bitki materyalinin önemli bir kısmı olarak tespit etmiş ve amonyum tuzlarının bitki büyümesini teşvik ettiğini ve bu sebeple de tarıma kantitatif deneysel metodu getirmiştir. Bir başka araştırmada ahır gübresinin ilk önce Helenler’de kullanılmaya başlanıldığını ve gübre kullanımının çok eski bir alışkanlık olduğu yazılıdır.
Peki biz Türklerin “Kadı yalan söyler gübre yalan söylemez”, “Gübreyi kösenin yüzüne sürmüşler sakal çıkmış” gibi atasözleri gübre öneminin gülümseten detaylarından olup, gübrenin ulusumuzca rol ve öneminin ne kadar iyi ve doğru olarak bilindiğinin açık belgeleri olmaktadır. Yine Ulu Önder Atatürk’ün dediği gibi “Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez” olgusu ile gübre her dönem önem sırasını korumaktadır.
Gelişen zaman ile;
Gübre ve gübrelemenin bugün kazandığı anlam ve niteliğin kökeni artan nüfusla birlikte yeni buluşlara dayanmıştır. Liebig’in bu fikirleri açıkladığı 1840 yılından hemen sonra 19. yüzyılın ikinci yarısından bugüne kadar gübre tüketimi düzenli olarak hızla artmaya başlamıştır. Liebig’in çabaları sonucu kimyasalların gübre üretimin de ve tarımda kullanılmaya başlanmıştır. Liebig gübrelerin kimyası konusunu, kömür gazından sulu amonyağın üretilmesi ve amonyağın tutulması için amonyak çözeltisinin jips ile işleme sokulması; potasyum, silisyum ve magnezyum gereksiniminin karşılanması için odun külünün kullanılması, fosfat ve kirecin etkinliğini arttırabilmek için öğütülmüş kemiğin sülfürik asit ile işleme tabi tutulması ve süper fosfatın amonyağı tutma özelliği gibi ayrıntılı olarak sınıflandırmıştır. Tarımsal üretimin bu kadar eskiye dayandığı insan varoluşu için gerekli olan beslenme ihtiyacının giderek arttığı geçmişten günümüze ve geleceğimize değişmeyen bir unsurudur. Diğer bir ifadeyle, tarım topraklarının verimli olması ve verim güçlerinin korunması, çeşitli şekillerde topraktan uzaklaşan besin elementlerinin toprağa geri verilmesiyle mümkün olmaktadır. Bu işlem ise gübreleme ile sağlanmaktadır.
Sevgiler Tarımsal Blog Dünyası...